İlk olarak 1871’de kazılmış olan bu görkemli arkeolojik şehirde kazılar halen son hızla devam edilmektedir.
Truva antik kenti ve savaşı hakkında yazılacaklar içinde, daha sonraki zamanlarda da devam eden kazılar sonucu, hamamlar, tiyatro, çeşitli buluntular ile son derece gelişmiş bir kanalizasyon sistemi ortaya çıkmıştır. İlginç yapı temellerine de ulaşılmıştır. Troya efsanesi olarak da bilinen Kraliçe Helen’in kaçırılması üzerine kocasının onu geri getirmesi için açtığı savaştır. Milattan önce 500’lü yıllarda meydana gelen savaş Truva kentini hedef alan bir savaştır.Agamemnon Komutanlığı’nda Truva kenti üzerine gerçekleşmiştir. Truva kentinin surları defalarca defa kuşatılmış ancak 10 yılın sonunda Yunanlılar savaşı kazanabilmiştir.
Truva Savaşı genel olarak Sparta Kralı Menelaus’un karısı Helen yüzünden meydana gelmiştir. Truva prenslerinden Paris ile kaçan Helen Truva’ya gelir. Bunu anlayan Menelaus büyük kardeş Agamemnon’a savaş isteği ile gider o andan itibaren başlayan savaş binin üzerinde gemi ve 100 binin üzerinde savaşçı ile başlar. Akilleus (tanrının oğlu) büyük komutan savaşa katılır. Böylece yüzlerce yıldır bahsedilen Truva Savaşı milattan önce 500 yıllarda 10 yıl kadar süren bir kuşatma ve çatışmalarla sürer. Ayrıca Tarihte ilk defa kullanılan savaş stratejisi ile halen adından söz ettirir. Böylece zekice planlanmamış bir stratejinin savaşın seyrini nasıl da çabuk değiştireceğini göstergesi olmuştur. Savaş komutanı Agamemnon’un Savaşı kaybetmeye yakınken Oda süsü tarafından sunulan Truva atı fikri savaşın seyrini değiştirmiştir.
– Truva Savaşı sonucunda Truva kenti yakılarak harabeye döndürülür
– Truva kumandanı bu savaşta ölür.
– Odysseus arafından Troya topraklarına hüküm sağlanır.
– Odysseus Tanrıların gazabına uğrar.
– Savaşın kahramanı olan Akhilesus savaşta ölmüştür.
Akilleus stratejiye dahil olması ile beraber Truva atı kente sızmak için tasarlanmıştır. Truva komutanı savaşta sonra sahilde askerleri göremeyince ve askerlerin yerine Truva atı ile karşılaştığında Savaşı kazanmış olduğunu düşünerek Truva atının da Tanrı tarafından hediye edildiğini düşünerek surların içine Truva Atını alır. Sabaha karşı Truva atının içinden çıkan en seçkin kumandanlar ve Savaşçılar kentin kapılarını ordularına açar. Truva kenti bunun üzerine yerle bir olur. Tarihteki en kurnaz stratejiler içinde yer alır.
]]>Myra kenti, M.S. 542 zamanında yaşanan veba salgını sonrasında çok büyük darbe almıştır. M.S. 7. Yüzyılı takiben de yaşanan bir takım doğal felaketlerden dolayı önemini kaybetmiştir. Alüvyonların etkisiyle şehir dolmaya başlamış, depremlerle mahvolmuştur. Arap akınları da bunlara eklenince, toplumun huzuru kaçırmıştır. İşte bu sebeplerden Myra kenti yavaş yavaş terk edilmiştir.
Myra antik kenti Antalya hakkında çok ilginç şeyler vardır. Tiyatronun batısında göreceğiniz Deniz Nekropolü yani Batı Nekropolü ve de doğusunda ise Nehir Nekropolü yani Doğu Nekropolü vardı. Deniz Nekropolisi çok göz alıcı. Likya bölgesi’nin en albenili kaya mezarlarıdır bunlar. Bir de adetleri olan ölü hediyeleri vardır ki, ölen kişinin cinsiyetine ve sıfatına göre de farklılık oluşturuyordu. Alınlıklardaki kabartmalar da kişinin hayatından sahneler sergileyebiliyordu.
Likya Uygarlığı’nın antik kentleri 2009 senesinde UNESCO Geçici Miras Listesi’nde yerini almıştır. Buradaki mezarlarda birçok yazıt ele geçmiştir. Likçe ve Yunanca olan bu yazıtlar ölen kişilerle ilgili önemli bilgiler vermektedir. Uzaktan baktığınızda tipik bir ev ya da tapınak mimarisini andırır bu mezarlar. Yaklaştıkça ise görkemi daha da artar. Klasik evi andıran mezarların bazılarının üzerlerinde kabartmalar var. Ölenin hayatıyla ilgili yapılan kabartmalar da maalesef zaman içinde çoğunlukla soyguncuların yaptığı kaçak kazılarda çok zarar görmüştür.
Myra Antik Kenti Antalya Yaşayan Tarih hala seslenmektedir. Myra Antik Kenti, aynı adı taşıyan ova üzerinde kurulmuştur. Myros Nehri’nin yani Demre Çayı batısındaki ulaşıma elverişli kanal ile şehrin denizle bağlantısı sağlanmaktaydı. Kanalın öteki yanında bulunan Andriake yani Çayağzı Limanı’ndan da bölgenin deniz ulaşımı ve de ticareti yapılırmış. Myra Antik Kenti özellikle Likya Dönemi kaya mezarları, Roma Dönemi tiyatrosu ve Bizans Dönemi Aziz Nikolaos Kilisesi Noel Baba ile çok ünlüdür.
Kaya mezarları, Likçe yazıtları ve de sikkeler, Myra’nın en azından İ.Ö. 5’inci yüzyıldan sonra varlığını sürdürdüğünü kanıtlarlar. Likya Birliği’nin altı büyük kentinden biri olan Myra, Likçe yazıtlarda Myrrh adıyla anılır. Yerli ve yabancı turistlerin çok tercih ettiği ve akına uğradığı bu kent son dönemlerde de internet üzerinden en fazla araştırılan ve en merak edilen araştırılan antik kentler arasına girmeyi başarmıştır. Myra antik kentinde gezilecek görülecek çok değerli tarihi yapılar ve de dini yerler bulunmaktadır. Öncelikle Yunan kültürüne ait ve Yunan tanrıçalarına özel yapılmış şahane heykelleri ve büstleri bu antik kentte görebilmekteyiz.
]]>Milattan önce Nebatiler tarafından yapılan dünyanın en dikkat çekiçi yapılarından dır ve de yapımının 500 yıl kadar sürdüğü araştırmalarda tahmine gelmiştir. Zamanımızda dahi mühendislik dehası olarak kabul edilmektedir. Kentteki yapılardan amfi tiyatro, kral mezarları bulunmaktadır ve günümüze kadar birçok yeri sorunsuz ulaşmıştır. Sebebi ise buraya ulaşımın zor olması, bölgenin de ikliminin kurak olması nedeniyle yapılar fazla zarar görmemiştir. Nebatiler ‘den sonra şehir birçok uygarlığın eline geçmiş ve zaman içinde de terk edilmiştir. Bir gün ki maceraperest gezgin İsviçreli Johann Burckhardt tarafından 1812 yılında bir kez daha keşfediliyor. Pek çok turist tarafından ilgi gören bir uğrak yeri olmuştur.
Petra antik kenti özellikleri saymakla bitmiyorDünyadaki en güzel Antik kent olarak da biliniyor. Bu doğru gerçekten de tek kelime ile muhteşem.
*1812 yılında keşfedilmiştir.
*Dünyanın 7 yeni harikasından biri olarak bilinmektedir.
*100 kilometrelik bir alanda olduğu bilinmektedir.
*1985 yılında ise Dünya Kültürel Miras listesine girmeye hak kazanmıştır.
*Roma döneminde yapılan amfi tiyatro en bilinen yapılarından biridir.
*Yüksekliği 180 metre olan bir geçit vardır.
*Kireç taşına şekil verilerek tapınaklar ve mezarlar bulunmaktadır.
Grekçe bir kelime olan “Petra” büyük kaya anlamına geliyor. Putperestlikleri ile bilinen Nebatiler, tanrıları için dev tapınaklar inşa etmişlerdi. Diğer kültürlerden etkilendikleri değerleri buraya taşıdılar. Antik Yunanistan, Romen, Mısır, Mezopotamya stilleri harmanlayarak benzersiz bir mimari ile muhteşem Petra şehrini yarattılar.
.
Petra antik kenti hakkında ne desek tam anlatamayız kesinlikle görülmesi gereken olağanüstü gizemlerle dopdolu bir antik şehir. Bir zamanlar ki bir şair tarafından “gül kırmızısı şehir” olarak hüzün, coşku ve duygusallıkla tanımlanan Petra aslında leylak, gri ve beyazdan oluşan ve sarı girdaplarla kırılan puslu pembe bir renge sahiptir. Hiçbir renk saatlerce aynı kalmıyor, çünkü tüm renkler günün saatine ve ışığın kalitesine göre sürekli değişiyor Kayalar ise parlak yeşil ve pembe zakkum veya kaktüs çiçeği turuncusu ile daha da fazlaca belirginleşiyor.
]]>m.ö.300 lerde Büyük İskender’in generali I. Seleukos ile hanımı Apama tarafından kurulmuş tuhaf ve güzel bir antik şehirdir.Ne yazık ki M.S. 256 ya tekamül eden yıllarda Sasani kralı Şapur I, Zeugma’yı ele geçirerek yakıp yıkmış, daha sonra kötü bir tesadüf ile bu kent oluşan bir de depremle mahvolmuştur. Bu iki yıkıcı olayla bu şehir kahrolmuştur. Bu tarihten sonra artık Zeugma bir daha düzelememiş ve de o eski ihtişamına bir daha asla ulaşamamıştır.
Zeugma Antik Kenti çingene kızı çok esrarengiz, efsunlu, çok güzel ve merak uyandıran bir mozaiktir.M.S. 2.yüzyıla ait olarak tarihlenmiştir. Bu antik kent aslında bu mozaikle hatırlanmaktadır. Çingene kızı olarak adlandırılan antik hatıranın bulunuşu da çok ilginçtir. Şöyle ki; 1998 ve 1999 Kış dönemine rastlayan aylarda, Belkıs Harabelerinin kurtarılması çalışmaları esnasında bir villanın 300m2’lik tabanının parçası olarak, üzerindeki sütunun kaldırılmasıyla birdenbire bulunmuştur. Gezi için yolunuz düşerse bu mozaiğe hayran kalacaksınız. saçlarının örgülü oluşu bir yana ve renkli kurdelelerle işlenmiş olması. Bazı görüşlerce Büyük İskender, diğer görüşlere göre ise Yer Tanrısı Gaia. Hangisi olursa olsun belki de hiçbiri belki de antik zamanlardan kalma özel birisi kim bilir. Özel olduğunu bakışlarındaki pırıltılardan anlayabiliyoruz.
Arkeologların çıkardığı 15 metre karelik mozaikteki bu genç kadın figürünün olan oldukça çarpıcı bakışları Zeugma kentinin vazgeçilemeyen simgesi haline geldi. Bu gizemli kadın suretinin ortadan ayrılan örgülü saçları Çingene kızına benzediğinden dolayı mozaikteki bu gizemli kadına çingene kızı ismi verilmiştir. Bu eseri vücuda getiren sanatçı kimdir belli değil fakat o denli kusursuz ki bu sanatçının bir deha olduğu hususunda görüşler fikir birliği yapmışlar bu bir dehanın eseri.
Zeugma antik kenti özellikleri görülmeye değerdir. İlk adını Selevkos isimli bir generalden almış olan kent M.Ö.64 yılında Roma imparatorluğuna geçer, o zaman ismi geçit ya da köprü anlamlarına gelen Zeugma olarak değişir. O asırlarda bu kentin önemi ticaret bakımından da değerlidir zamanlar Antakya’dan tutun da Çine kadar devam eden ipek yolu Zeugma üzerinden geçmekteydi. Bu yönden ticarette özel bir yeri vardı.
Sanat bakımından oldukça zengin eserler bulunmuştur. Ortalama 1.800 yıl kadar toprak altında bekleyen birbirinden şaheser eserler sizler için sergilenmektedir. Asırlar nasıl da geçmiş hissini alarak duygulandıran mükemmel eserler. Mozaiklerin bolluğu ve değerli oluşundan dolayı Zeugma mozaikler kenti olarak düşünülmektedir. Gidip görmeniz gereken derin bir gezi olacaktır.
]]>Bu sebepten hem Antalya’yı gezeyim hem de insanlara güzelliklerini, tarihi alanlarını anlatayım istedim.
Tarihi açıdan birçok medeniyetin gelip geçtiği ve denize nazır manzarasıyla Alanya Kalesinden bahsetmek gerek sanırım. Alanya Kalesi 13. Yüzyılda Selçuklar tarafından yapılan bu kale Helenistik dönemin izlerini taşımaktadır.
Denizden 250 metre yüksekte, 6 kilometreden fazla uzunluğa sahip surlarıyla muhteşem bir görüntü sergilemektedir. İçerisinde hemen hemen her kalede gördüğümüz suçluların ve esirlerin tutulması için yapılmış zindanlar mevcut. Surların kenarından denize bakmak muhteşem bir his.
Kaleden ayrıldıktan sonra arkadaşımla Antalya’nın minik ve güzel ilçesi Side’de bulunan antik kenti ziyaret etmeye karar verdik. Yolculuk sıcak havanın etkisiyle biraz yorsa da Side sokaklarından antik kente doğru ilerlerken, daracık sokaklarda sağlı sollu sıralanmış hediyelik eşya dükkanlarını izleyerek antik kente doğru ilerlemek bu yorgunluğu bir nebze olsun unutturdu.
Antik kente geldiğimizi beyaz rengin alabildiğine her yerine sirayet ettiği tarihi yapılar, karşımızda adeta yolumuzu aydınlatıyordu. Antik kentin içerisinde gezerken kaldırımlarda antik roma sütunlarına benzer sütunlar size eşlik ediyor. Antik tiyatronun kemerli kapıları bütün heybetiyle orada duruyordu. Geçen yılların yıprattığı duvarlara inat heybetinden hiçbir şey kaybetmemişti.
Antik tiyatronun yanından ilerlerken müze ile karşılaştık ve içeri girmeden olmaz diyerek hemen kendimizi içeri attık. Antik zamandan kalan mezarlara aslan heykelleri eşlik ediyordu. Zamanda yolculuk yapmak gibi bir şeydi.
Antalya’ya gelip de Manavgat şelalesini görmeden dönmek olmaz dedik ve yönümüzü Manavgat şelalesine çevirdik. Yol biraz uzasa da karşımızda Manavgat şelalesini gördüğümüzde bütün yorgunluğumuz yerini müthiş bir keyfe dönüştü.
Bu doğal güzelliği muhakkak görmeniz gerekiyor. Muhtemelen tasvir etmeye çalışsam kelimelerin yetmediği, ne kadar güzel anlatırsak anlatalım bir tarafının eksik kaldığı bir anlatım olur.
Manavgat şelalesinden sonra ise planımızda olan başka bir ile gitmek üzere bu güzel şehirden tekrar geri dönmek üzere ayrılmak zorunda kaldık.
Yazar: Eda ÖZCAN
]]>