Burada, mevsimlik akan Yanar Dere vadisi’nin batı yakasında, meyilli yüzeyi üzerinde dört ayrı seviyede sürekli yanan gaz çıkışları bulunmaktadır. Yanartaşa yaklaşık 30-40 dakikalık eğlenceli bir yürüyüş ile çıkarsınız. Tepeye çıktığınızda sizi inanılmaz manzara karşılar. Akşam karanlığında el feneri ile çıkılır, karanlıktan dolayı yanan ateş harika bir ortam sunar. Bu ortamda gitar ile müzik dinleyebilir. Yanınızda getirdiğiniz sosis, sucuk vb. ürünleri çıralı yanartaş doğal ateşi ile pişirebilirsiniz.
Olympos çıralı yanartaş Chimera hakkında en güzel fikirlerden bir de harika resimler çekebilirsiniz, özellikle gece çekimleriniz Yanartaş da çok daha farklı ve de güzel olacaktır. Efsanesi dillerden dillere yayılan Yanartaş’ın efsanesi de vardır
Yanartaş Efsanesi Yunanistan’a bağlı Argos’ta, Bellerophontes adlı tanrısal güzellikte bir delikanlı yaşarmış. Uçan at Pegasos’a sahip olmayı çok istediğinden dağ bayır damadan günlerce Pegasos’un peşinden koşturmuş ama muvaffak olamamış. Birgün tanrılar rüyasında uçan ata nasıl sahip olabileceğini bildirmişler. O da tanrıların istediği şekilde atın su içtiği bir anda kendine verilen altın gemle ata sahip olmayı başarmıştır. Ancak Bellerophontes birgün yanlışlıkla birisini öldürür. Bundan dolayı Argos’tan ayrılıp Tiryns kralı Proitos’un sarayına sığınır. Kraliçe bu yakışıklı gence çok geçmeden aşık olur. Onunla birlikte olmak ister. Fakat Bellerophontes konuk olduğu evin sahibine saygısızlık etmek istemez ve kraliçenin arzusunu geri çevirir.
Kraliçe de kocasına yalan söyleyerek gencin kendisinin zorla koynuna girmek istediğini ileri sürerek ondan intikam almak ister. Kral öfkelenir ise de konuğunu öldürmek istemez ve onu öldürtmek için kayınbabası olan Lykia kralına bir mektupla birlikte gönderir. Bellerophontes Lykia’ya ulaşır. Kral onu Xanthos nehri yakınında karşılar ve dokuz gün misafir eder. Dokuzuncu günde damadının gönderdiği mektubu alır ve öldürülmesi gerektiğini anlar.
Ancak o da öldüremez ve Khimaira’nın öldürmesini ister. Böylece ondan kurtulmayı düşünmüştür. Khimaira önü arslan arkası yılan, ortası keçi olan ve ağzından alevler saçan garip bir yaratıktır. Bellerophontes tanrıların isteği ve kanatlı atı Pegasos sayesinde Khimaira’yı yere serer. Kral, Bellerophonhes’e daha birçok zor işler vermişse de o hepsinin hakkından gelmiştir.
Bunun üzerine kral onun tanrı soyundan geldiğine inanarak ona birçok armağanlar verir ve kızıyla evlendirir. Bellerophontes Poseidon soyundan gelmektedir. Bu evlilikten üç çocuğu olur, bunlardan kızı Laodameia, Zeus ile birlikte olur ve Sarpedon doğar. Sarpedon büyüyünce Lykia kralı olur. Troya savaşına katılır. Ben ta uzaklardan geldim yardıma Anaforlu Xanthos’tan geldim, uzak Lykia’dan, diyerek savaşta geri kalanlara çıkışır ve birçok kahramanlık gösterdikten sonra Akhilleus’un silahlarıyla savaşan Patroklos tarafından öldürülür. Son nefesini verirken de vazifesini Glaukos’a devrederek ölür.
Zeus oğlunun ölüsünü Lykia’ya götürmesi için Apollon’a emir verir. İşte böylece yer altı yaratıklarından Typhon ile Ekhidna’nın birleşmesinden doğan Khimaira, bugün Çıralı ve Yanartaş denilen Olympos’tan görülen dağda yaşarmış. Belerophontes’in uçan atı Pegasos’a binerek öldürdüğü Khimaira son nefesini verirken bile ağzından alevler çıkıyormuş. Bugün tabii gazların kayalar arasından çıkıp yanması işte bu efsane ile birleştirilir.
]]>Myra kenti, M.S. 542 zamanında yaşanan veba salgını sonrasında çok büyük darbe almıştır. M.S. 7. Yüzyılı takiben de yaşanan bir takım doğal felaketlerden dolayı önemini kaybetmiştir. Alüvyonların etkisiyle şehir dolmaya başlamış, depremlerle mahvolmuştur. Arap akınları da bunlara eklenince, toplumun huzuru kaçırmıştır. İşte bu sebeplerden Myra kenti yavaş yavaş terk edilmiştir.
Myra antik kenti Antalya hakkında çok ilginç şeyler vardır. Tiyatronun batısında göreceğiniz Deniz Nekropolü yani Batı Nekropolü ve de doğusunda ise Nehir Nekropolü yani Doğu Nekropolü vardı. Deniz Nekropolisi çok göz alıcı. Likya bölgesi’nin en albenili kaya mezarlarıdır bunlar. Bir de adetleri olan ölü hediyeleri vardır ki, ölen kişinin cinsiyetine ve sıfatına göre de farklılık oluşturuyordu. Alınlıklardaki kabartmalar da kişinin hayatından sahneler sergileyebiliyordu.
Likya Uygarlığı’nın antik kentleri 2009 senesinde UNESCO Geçici Miras Listesi’nde yerini almıştır. Buradaki mezarlarda birçok yazıt ele geçmiştir. Likçe ve Yunanca olan bu yazıtlar ölen kişilerle ilgili önemli bilgiler vermektedir. Uzaktan baktığınızda tipik bir ev ya da tapınak mimarisini andırır bu mezarlar. Yaklaştıkça ise görkemi daha da artar. Klasik evi andıran mezarların bazılarının üzerlerinde kabartmalar var. Ölenin hayatıyla ilgili yapılan kabartmalar da maalesef zaman içinde çoğunlukla soyguncuların yaptığı kaçak kazılarda çok zarar görmüştür.
Myra Antik Kenti Antalya Yaşayan Tarih hala seslenmektedir. Myra Antik Kenti, aynı adı taşıyan ova üzerinde kurulmuştur. Myros Nehri’nin yani Demre Çayı batısındaki ulaşıma elverişli kanal ile şehrin denizle bağlantısı sağlanmaktaydı. Kanalın öteki yanında bulunan Andriake yani Çayağzı Limanı’ndan da bölgenin deniz ulaşımı ve de ticareti yapılırmış. Myra Antik Kenti özellikle Likya Dönemi kaya mezarları, Roma Dönemi tiyatrosu ve Bizans Dönemi Aziz Nikolaos Kilisesi Noel Baba ile çok ünlüdür.
Kaya mezarları, Likçe yazıtları ve de sikkeler, Myra’nın en azından İ.Ö. 5’inci yüzyıldan sonra varlığını sürdürdüğünü kanıtlarlar. Likya Birliği’nin altı büyük kentinden biri olan Myra, Likçe yazıtlarda Myrrh adıyla anılır. Yerli ve yabancı turistlerin çok tercih ettiği ve akına uğradığı bu kent son dönemlerde de internet üzerinden en fazla araştırılan ve en merak edilen araştırılan antik kentler arasına girmeyi başarmıştır. Myra antik kentinde gezilecek görülecek çok değerli tarihi yapılar ve de dini yerler bulunmaktadır. Öncelikle Yunan kültürüne ait ve Yunan tanrıçalarına özel yapılmış şahane heykelleri ve büstleri bu antik kentte görebilmekteyiz.
]]>Belediye İş Hanı’nda küçük bir çorbacı olarak kendi iş yerini açan Mehmet, ilk gün taktik olarak çarşı esnafına askı ile çorba servisi yapar. İkinci gün bu servisi kaldırır ve dükkânda müşterileri beklemeye başlar. Taktiği tutmuş ve tereyağlı çorbanın tadını alan esnaf küçücük dükkanın önünde kuyruk olur. Dört sandalye bir masa ve üç beş servis takımından oluşan bu küçük dükkânda 7 Mehmet’in çorbalarının dumanı 1940’lı yıllarda tütmeye başlar. Et yemekleri ve pilavlı yemekler gibi klasik yerel lezzetlerin servis edildiği teraslı ve deniz manzaralı şık restoran.
Türkiye’nin her yerinden elde edilen gerçek köy ürünleri, yemeklerin lezzetlerini tam anlamıyla ortaya çıkarmıştır.
7 Mehmet Restoran / Antalya Hizmet seçenekleri
3. kuşak temsilcisi Mehmet Akdağ ile lezzet yolculuğunu sürdürüyor. mevsime göre değişmekle birlikte bugün 650 çeşidi bulan menüsüyle, 7 Mehmet’in lezzetlerini tatmak isteyen Antalya dışında yaşayanlar, özel uçak bile gönderiyorlar. Aile işletmesinin 3. kuşak temsilcisi ve mutfak şefi 38 yaşındaki Mehmet Akdağ Mevsime göre değişmekle birlikte 650 çeşit ürünümüz var.
Atatürk 1935 yılında Antalya’yı ziyaret edeceği zaman dönemin valisi ve belediye başkanı dedemin ustası Hacı Hasan’ı yanına çağırarak, ‘Paşamız gelecek, ne yapalım?’ diye soruyorlar. Hacı Hasan ‘Taze fasulye’ diyor. ‘Ya saçma sapan konuşma, koca Atatürk geliyor ne taze fasulyesi’ diyorlar. Hacı Hasan Çanakkale’de Atatürk’ün aşçılığını yapmış, ne seviyor çok iyi biliyor. Fakat Atatürk’ün geleceği dönem 18 Şubat ve daha bahçelerde fasulyeler yeni filizlenmeye başlamış. Dedem diyor ki ‘Usta ben bulurum.’ Kırcami tarafında bahçe bahçe dolaşarak tam 850 gram taze fasulye topluyor. Ustası taze fasulyeyi pişiyor ve Atatürk’e sunuluyor. Atatürk yemeği yiyor ve ‘Ben bu tadı biliyorum, bana Hacı Hasan’ı getirin’ diyor. Hacı Hasan’ın Antalya’da olduğunu bilmiyor fakat yemeğin tadından ustasını tanıyor.
]]>Bu doğa harikası şelale ya da havuz, Antalya’nın Serik ilçesine bağlı olan, Gökçe pınar köyünde ve Karapınar vadisi içerisinde yer almaktadır. Gelin şelalesinin suyuyla hayatta kalan Viking havuzu görülmeye değer yerlerdendir. Bu doğa mucizeleri Saflığını ve bakirliğini asla kaybetmeden günümüze gelmiş olan doğal harikalardır.
Gelin şelalesi Beydağları arasında olan Karapınar vadisinin derinliklerinde bulunan Gelin şelalesi görülmeye değerdir. Beydağları kalker kayalardan oluşmuştur. Çok kolaylıkla erime özelliğinde olan bu kayalar ise sayısı bilinmeyen bir dolu vadi oluşturmuştur. Oldukça güzel ve esrarengiz bu vadiler çok dikkat çekmektedirler.
Karapınar Vadisi iç kısımlarında yer alan gelin şelalesi Wikings Pool: Gelin Şelalesi adıyla nam salmıştır. Müthiş gizemli bir noktada yer alan gelin şelalesinin üst noktalarında Etler Şelalesi vardır. Biraz ileri bir noktada ise Gökbüvet adındaki çok ilginç doğal bir havuz görebilirsiniz. Bu havuzun kenarındaki küçük mağaranın üzerinden havuza sular damlamaktadır. Bu manzara inanılmaz güzeldir adeta rüyadasınız hissiyatı sağlamaktadır. Bu doğal havuzun üzerinde yine küçük bir şelale daha bulunmaktadır.
Antalya coğrafyasının çok büyük kısmı dağlık alanlardan oluşmaktadır.
Gelin Havuzu veya genel adıyla gelin şelalesi çok değişik ve güzel doğal bir havuzdur. Antalya’nın merkezine 65 kilometre mesafededir. İlginç olan ise yaz veya bahar aylarında gidilirse bu şelale zayıf ve dolgun olmayan bir görüntüyle sizi karşılamaktadır. Fakat sonbahar ve kış aylarında gidecek olursanız müthiş güzellikte ve belirgin ve dolgun suları olan bir şelale görebileceksiniz.
Gelin şelalesinin kaynakları yaklaşık 6 veya daha fazla şelaleden oluşmaktadır Gelin şelalesini Antalya’da dahi bilen kişi sayısı çok azdır. Bu sebeple oldukça temiz kalabilmiştir. Doğal güzelliklerini bu denli temiz kalmışı ve gizemini korumuş olanlarını bulabilmek de şans işidir. Doğal güzellikleri yaşatmak adına çok ve değerli bir şanstır denilmektedir.
Gelin Şelalesine ulaşabilmek adına, zaman zaman zorlu bir yoldan geçilmektedir. Buralarda telefon falan da çekmez. Ayak burkulmalarına karşın önlem almalı ve kalın bir botla yola çıkmalısınız. Yürüme mesafesi yaklaşık 20 dakikalık bir yürüyüşü kapsıyor.
Ülkemizdeki gelin şelalesi gibi dünyada da Peru da bir tane Gelin şelalesi bulunmaktadır. Bu şelale ise Amazon bölgesindeki iki katlı bir şelaledir. Gelin silueti şeklinin en güzel örneklerindendir. Ülkemizdeki Gelin şelalesi ise diğer adıyla Gelin havuzu olarak bilinmektedir. Ve doğal harikalar adına eşi benzeri olmayan bir güzelliktedir. İkisi de gelinlik giymiş bir hayali andırmaktadırlar. Kim bilir bu doğal güzelliklerin daha niceleri el, ayak değmemiş bakir doğal yerlerde bizleri ve keşfedilmeyi beklemektedir
Antalyanın serik bölgesinde doğallık kokan bir dolu şelaleye rastlamak mümkündür. Bunlardan en güzeli ve bilineni ise gelin şelalesi olarak notlar arasına düşülmüştür.
]]>Bu sebepten hem Antalya’yı gezeyim hem de insanlara güzelliklerini, tarihi alanlarını anlatayım istedim.
Tarihi açıdan birçok medeniyetin gelip geçtiği ve denize nazır manzarasıyla Alanya Kalesinden bahsetmek gerek sanırım. Alanya Kalesi 13. Yüzyılda Selçuklar tarafından yapılan bu kale Helenistik dönemin izlerini taşımaktadır.
Denizden 250 metre yüksekte, 6 kilometreden fazla uzunluğa sahip surlarıyla muhteşem bir görüntü sergilemektedir. İçerisinde hemen hemen her kalede gördüğümüz suçluların ve esirlerin tutulması için yapılmış zindanlar mevcut. Surların kenarından denize bakmak muhteşem bir his.
Kaleden ayrıldıktan sonra arkadaşımla Antalya’nın minik ve güzel ilçesi Side’de bulunan antik kenti ziyaret etmeye karar verdik. Yolculuk sıcak havanın etkisiyle biraz yorsa da Side sokaklarından antik kente doğru ilerlerken, daracık sokaklarda sağlı sollu sıralanmış hediyelik eşya dükkanlarını izleyerek antik kente doğru ilerlemek bu yorgunluğu bir nebze olsun unutturdu.
Antik kente geldiğimizi beyaz rengin alabildiğine her yerine sirayet ettiği tarihi yapılar, karşımızda adeta yolumuzu aydınlatıyordu. Antik kentin içerisinde gezerken kaldırımlarda antik roma sütunlarına benzer sütunlar size eşlik ediyor. Antik tiyatronun kemerli kapıları bütün heybetiyle orada duruyordu. Geçen yılların yıprattığı duvarlara inat heybetinden hiçbir şey kaybetmemişti.
Antik tiyatronun yanından ilerlerken müze ile karşılaştık ve içeri girmeden olmaz diyerek hemen kendimizi içeri attık. Antik zamandan kalan mezarlara aslan heykelleri eşlik ediyordu. Zamanda yolculuk yapmak gibi bir şeydi.
Antalya’ya gelip de Manavgat şelalesini görmeden dönmek olmaz dedik ve yönümüzü Manavgat şelalesine çevirdik. Yol biraz uzasa da karşımızda Manavgat şelalesini gördüğümüzde bütün yorgunluğumuz yerini müthiş bir keyfe dönüştü.
Bu doğal güzelliği muhakkak görmeniz gerekiyor. Muhtemelen tasvir etmeye çalışsam kelimelerin yetmediği, ne kadar güzel anlatırsak anlatalım bir tarafının eksik kaldığı bir anlatım olur.
Manavgat şelalesinden sonra ise planımızda olan başka bir ile gitmek üzere bu güzel şehirden tekrar geri dönmek üzere ayrılmak zorunda kaldık.
Yazar: Eda ÖZCAN
]]>Kaş Merkez
Uzun Çarşı Eski Cumbalı Konakları ile Kaş’in merkezinin en güzel sokağı… Taş zemini, begonvillerle süslü ahşap evleriyle Uzun Çarşı, turistlere büyülü bir yolculuk vadediyor. Butikler, antikacılar, hediyelik eşya dükkanları, kuyumcu ve halıcıların olduğu sokak, hem güzel bir alışveriş imkanı sunuyor hem de samimi ortamı ile Kaş’ı sizlere tanıtıyor. Ayrıca Uzun Çarşı’nın ara sokakları da bulunmayı bekleyen birçok gizem barındırıyor.
Uzun Çarşının sonunda mezar lahitlerinin en bilineni Aslanlı lahit ziyaretçileri karşılıyor. Kral lahdi olarak da bilinen bu lahit, ruhun ölümsüzlüğüne duydukları inançla ölümden korkmayan Likyalilar’ın döneminden kalma. Üzerinde bulunan sekiz satırlık Likya dilindeki yazıyı ise maalesef günümüzde bile kimse okuyamıyor.
Antiphellos, Kaş’ın Likya Medeniyeti dönemindeki ismi. Antiphellos Antik Kenti kalıntıları, mezarları ve antik tiyatrosu ise rahatça ulaşılabilecek bir mesafede.
Ayrıca Kaş’a gelmişken Korkuteli yolu üzerindeki seyir terasına çıkmayı da unutmayın. Bütün Kaş bu seyir terası ile ayaklarınızın altına serilmiş gibi görünüyor.
Kaş’ta denize girmek için güzel lokasyonlar arıyorsanız da Küçükçakıl Plajını, Büyükçakır Plajını, Hidayet’in Koyunu ve Limanağzı’nı ziyaret edebilirsiniz.
Kaş’taki En Ünlü Plajlardan: Kaputaş Plajı
Kaputaş, Akdeniz Bölgesinin en güzel ve en renkli plajlarından sadece bir tanesi. Kaş- Kaputaş arası en fazla 20 dakika kadar sürüyor. Yaz dönemlerinde aşırı kalabalık olduğundan sabah saatlerinde gitmeniz ve kendinize yer tutmanızı tavsiye ederiz. Deniz de her zaman dalgalı. Suları sevenler için nefis bir yer diyebiliriz.
Türkiye’nin En Güzel Köylerinden: Kaleköy (Simena)
Kaş’ta gezilecek en güzel yerler arasında Kaleköy-Simena yer alıyor. Burası Kekova Adasının tam karşısında ve Kaş ile Finike arasında kalıyor. Manzaraları Türkiye’nin en güzel manzaralarından diyebiliriz. Yalnız şunu söylemekte fayda var: buraya karayolu ulaşımı yok. Kaleköy eskiden Simena olarak bilindiği için Simena olarak da günümüze kadar bu ismi koruyor. Simena-Ören’de Simena Kalesini, kale surlarını ve tapınakları, kaya mezarları, antik tiyatroları görebilir ve buraları ziyaret edebilirsiniz.
Kayalık Bir Ada: Kekova Adası
Kekova Adası, Antalya’nın Demre ilçesinde yer alıyor. Burası kayalık bir ada. Türkiye’nin en iyi dalış noktalarından. Kekova Adası, doğal SİT alanı olarak da koruma altında.
Hem Antik Bir Kent Hem de Güzel Bir Plaj: Patara
Patara, Likya Medeniyetinin en önemli kentlerinden. Burada Vespasianus Hamamı, Patara Tiyatrosu, Korint Tapınağı gibi tarih kokan yerleri ziyaret edebilirsiniz.
]]>